tex

Yazılar

Yazılar

Doğum Günü

Doğum Günleri niye kutlanır, anlayabilmiş değilim. Belli bir yaştan sonra doğum günü insanın bir yaş daha büyüdüm diye üzüldüğü bir gündür. Mesela ben 70 oldum. 29 Ekim doğumluyum. Adımı Cumhur Bayram koyacakken son dakikada vazgeçmişler nedense. Bu arada doğum günümü kaydedip, seneye kutlamak gibi bir gaflete düşmeyin lütfen.

Şarap

Süreyya Restaurant 1970ler başı?

Benim teyzem konulara çok direk giren birisiydi. Yıl 1968. Yeni açılmış ve hemen meşhur ve sosyetik olmuş bir restaurant a gittik. O dönemde böyle yerlere alışık değildik henüz.Kapıda restaurantın isminin bulunduğu levhanın yanında ikinci bir levha vardı. Üstünde de orada yemek yemiş önemli ekabirin isimleri yazıyordu. Hatta bazılarının fotoğrafları bile vardı. Bir fotoğrafın altında da Baron von Schimendifer yazıyordu. İçeri girdik. Takım elbiseli bir genç bize saldırıverdi ve teyzemin kürkünü çekiştirmeye başladı. Çocuk kürkünü çalacak zannettiği için teyzemle çocuk arasında epey bir çekişme oldu. Meğersem çocukcağız kürkü jartiyere mi neye asacakmış. Neyse kürkü astı ve bana üstünde numara yazan bir fiş uzattı. Önce bana kendi telefon numarasını veriyor sandım. Tövbe estağfurullah.

Askerlik Hatıraları

Bu olayların 1977 yılında geçtiğini unutmamanız dileğiyle.

Bendeniz 28579958508 Kimlik No.lu Ahmet Arif Merey askerliğimi Kasım 1976 ile Şubat 1978 arasında yirmi yedi yaşındayken yedek subay olarak yaptım. On sekiz ay yapmamız gerekirken bizi on beşinci ayın sonunda terhis ettiler.

Askerliğe gitmeden önceki işlemler sırasında, bir sürü evrak arasında kimlik bilgileri bulunan bir belge de doldurttular. İsim vs. nin sonunda “memleketi” sorusu da vardı. Sordukları hangi ilden geldiğim imiş. Böylece T.C.’ nin o zamanki sayısına göre altmış yedi memleketi kapsadığını öğrendim. Bize ise okulda sadece bir tane T.C. var diye öğretmişlerdi.

Balo Sokak

Bendeniz Akademililer Sanat Merkezinde (ASM) resim yapmaktayım.

ASM Beyoğlu'nda Balo sokağın Tarlabaşı caddesiyle birleştiği noktada bulunmakta. Nohut pilavın 7,50 TL, çayın 1.00 TL. olduğu bu sokakta hayat kadınının en alası, travestilerin en alımlısı, torbacının en bıçkını, tinercinin kafası en güzeli, sarhoşun en iyi yalpa atanı, şarapçının en kıyağı bulunur.

Fıtık - 2

Hiç Fıtık oldunuz mu?

“Sen ne diyorsun ya, bütün ömrüm fıtık olmakla geçti” diye bir cevap aldığımı duyar gibi oluyorum.

“Evi yüz kere ilaçlattım, yine de karınca, hamamböceği vs. den kurtulamadım.”

20 yıldır kapıcıya “evladım, sabahları ekmeği paspasın üstüne bırakma, duvardaki sepete koy” diyorum, yine de her gün yerde buluyorum.

Evdeki yardımcıya “Kızım arada sırada halıların altının tozunu al” diyorum, sonra da senede bir kapıcıyı çağırıp halıların altını temizletiyorum.

40. Evlilik Yılı Kutlaması

Şimdi şunları bir tarafa yazın lütfen.
1.Ailemden üç nesildir gelen resim koleksiyonuna yaptığım ilavelerle kendime göre bir resim koleksiyonu oluşturdum.
2.İlk resmimi evlenirken almıştım.
3.Kırk yık önce evlendik.
4.Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine yıllardır çeşitli şekillerde yapmış olduğumuz katkılardan dolayı Üniversite bana kendilerine ait Tophane-i Amire Kültür Merkezinde bir koleksiyon sergisi açma izni verdi.
5.Bunları bir araya getirince de ortaya şöyle bir durum çıktı. Kırkıncı evlilik yıldönümümüzü sevdiklerimizle beraber Tophane-i Amire ’de kutlamak ve de sergiyi sanatseverlerin beğenisine sunmak.

Zayıflamak

İpek dedi ki “Haydi bakalım, Marmaris’e zayıflamaya gidiyoruz yine, arkadaşlar da geliyorlar”. Marmaris’e gitmek insanı zayıflatıyorsa, bunca yıl niye bekledik anlamadım. Ne bileyim ben. Bodrum veya Antalya niye olmuyor mesela? Sanki Marmaris’e gidince yemek yemeyeceğiz. Evde yemesek ne olur ki?

Fıtık - 1

Türkçe’deki “fıtık” kelimesi tıpkı “cerrah” kelimesi gibi Arapça kökenli bir sözcüktür. Ülkemizde tıp dilinde “herni” kelimesi de kullanılmaktadır. Bu da Latince kökenli bir kelime (hernia) olup İngilizce’ye 1350-1400 yılların arasındaki Middle English döneminde girmiştir. Kelimenin Latincedeki çoğul formu herniae, İngilizce’deki ise hernias şeklindedir. İngilizce’de halk dilinde yırtık anlamına gelen rupture kelimesi de kullanılır.

Türkçe        Fıtık
Latince      Hernia

Bodrum'da Ev

Almadıysanız, tavsiye ederim, alın. İki milyon dolara kadar güzel bir ev alabilirsiniz. Daha pahalısına ben karışmıyorum. İster bir odalı, ister on odalı bir ev alın; ister iki milyon dolar ödeyin, ister iki bin dolar ödeyin; bu evi bir şekilde kullanıma hazır vaziyete getirmeniz lazım. Tabii benim gibi bahçeye bir çadır kurup, kış için içine bir uyku tulumu serip, yıkanma işini bahçede hortumla halledip, eve de sadece ayak yolu için girerseniz, bütün masrafınızı TL 1500,- içinde halledebilirsiniz. Bir de WC de kullandığınız suyun parasını ödersiniz. Bu durumda zaten ev almanıza lüzum yoktur; gidin çadırınızı dağ başında kurun. Milyonerlere komşu olmuş olursunuz. Bodrum'da ne kadar çok dağlara doğru yükselirseniz, evler de bir o kadar daha pahalılaşır. Bu durumda Ağrı Dağının tepesinde 5000 metredeki evler çok pahalıdırlar herhalde. Allahın dağındaki ev niye pahalı olur diye düşünüp dururum. Bodrum'da bu dağlara çıkma merakını kendime göre şöyle çözdüm:

Sanat Fuarı

Bana “Niye daha sık yazmıyorsun” diyorlar. O zaman Türk Köşe Yazarlarına benzerim. İnsan her gün bir fikir üretmeye çalışırsa, bir gün Cern’deki çekirdekten bahseder; başka bir gün Hamza Hoca’nın Galatasaray’dan niye yollandığını anlatır. Neticede de her gün boş konuşmaya başlar ve Yılın Gazetecisi seçilir.  Bknz: Günlük Gazeteler. Yani diyeceğim, bu yazıyı da okumak zorunda değildiniz, ama buraya kadar okuduktan sonra bari bitirin derim.

Sanat Fuarları ikiye ayrılır. T.C. de yapılan Sanat Fuarları ve T.C. de yapılmayan Sanat Fuarları.

Kalça Protezi

Kalça:
İtalyanca. calza: çizme, uzun çorap, külot.
Latince. calceus
Ahmet Vefik Paşa, Lugat-ı Osman’i (1876) den alınmıştır.
Protez:
Eksik olan vücut uzuvlarını taklit edecek şekilde yapılmış aygıtların genel adıdır.

Kapalı Havuz

"Gençliğimizde kapalı havuz vardı da biz mi girmedik?" diyen ihtiyarlardansanız bu yazıyı okumaya devam etmeyin. Sonra ne diyeceğinizi biliyorum. "Bizim zamanımızda zaten havuza ihtiyaç yoktu ki. Mis gibi deniz vardı. Nereden istersen girerdin. Her taraf tertemizdi." Sonra da bana semt plajlarını anlatmaya başlayıp, lafı "Kadıköy Vapurunda kravatsız kimseye rastlayamazdın" geyiğine getireceksiniz. Elli yıl önce Karaköy-Kadıköy vapuru 1. mevki tam bilet TL 1.00 idi. 2. Mevki 60 kuruş, 1. Mevki Öğrenci 60 kuruş. İkinci mevki Öğrenci de 35 kuruştu. Kravatlı tiplere Vapurdaki lüks mevkide rastlardınız. Bu da normal bilet parasına ilaveten TL 2.50 demekti. Yani gidiş geliş günde TL 7,00 TL harcadınız mı kravatsızlarla bir arada oturmuş olmazdınız.

Everest Base Camp

Himalayalar. Everest Bölgesi. Namche Bazaar. 3500 metre. Etraf yoksulluk, pislik ve sefalet dolu. Tea House (Otel bozması ilkel bir yer). 6 aylık bir Şerpa Bebeği. Altını değiştirecek doğru dürüst bez bile yok. Oyuncak namına ise hiçbir şeyi yok. Ama bir şeyi var. iPad. Düğmeleriyle oynayarak "Jingle Bells'den" "Santa" ya geçiyor. Belki de gezinin geri kalanını anlatmak gerekmiyor artık.

Şerpa Nepal'da Himalayalar'da yaşayan ve 500 yıl kadar önce Tibet'ten Nepal’e göç etmiş Budist bir ırk. Nepal'de Hindu, Budist ve Müslümanlar beraberce ve patırtısızca yaşıyorlar ve ülkede 72 değişik dil kullanılıyor. Ortak dil Nepalce.

Burada ne mi yapıyoruz. 5300 metredeki Everest Ana Kampına gidiyoruz. "Siz manyak mısınız; niye gidiyorsunuz ki" diyor İstanbul'daki arkadaşlar. Gidiyoruz, çünkü orada.

Bodrum

Bakın Bodruma’a niye Bodrum denmiş: “Saint Jean Şövalyeleri inşa ettikleri kaleyi Petronium olarak adlandırdılar (Latince). Bu isim peygamber İsa'nın elçisi Petrus'tan alındı. Kalenin ismi Petrus evi veya Petrus kalesi anlamındadır. Daha sonra ülkeyi fetheden Osmanlılar bu Petronium terimini "Petrum" olarak telaffuz ettiler. "On Seafaring" kitabında Amiral Piri Reis, Petrum şehrini Bodurum olarak adlandırdı. Bundan sonra şehrin ismi "Bodrum" oldu. Bakınız: bilmem ne “pedia”. Anlaşılan Piri Reis kitabını İngilizce yazmış.

Ben Bodrum’a ilk defa M.S. 1961 de gittim. Ama teknemle gitmedim. Zaten hayatta tek sahip olduğum tekne erken gençlik dönemimde ailem tarafından bana ara sıra ödünç verilen bir kayık olmuştur. Denizcilik Bankasının hem yük hem de insan taşıyan 1920 model GİRESUN gemisiyle gittim. Yalnız biz ambarda değil, kamara gibi bişilerin içinde kalıyorduk. Bodrum’da kalenin etrafında kırk-elli hane vardı. Gemiden de sahile kayıklarla çıkarıldık. Marina vs. yok yani; hani belki idrak edemezsiniz diye açıklama ihtiyacı hissettim. Sünger ve deniz kabuğu satan bir iki tane dükkan gibi bişiler vardı. Karayolu varmış, ama Milas’a döne döne sekiz saat sürermiş. Her ne hikmetse Halikarnas balıkçısının kitapları da satılmıyordu. Sonraki gidişim 1974. Üç kafadar İstanbul’dan yola çıkıp Ege ve Güney sahillerini otomobille gezmeye karar verdik. Hani plajlarda tonla kız bulup yaz maceraları geçireceğiz ya. Denize girmenin dışında başımıza her türlü şey geldi.  Mesela, sınıf arkadaşımız çok sevgili Grasia’nın adresini bilmediğimiz için Karşıyaka sokaklarında “Grasia, Grasia” diye bağıra bağıra dolaşmamız gibi. Anarşik dönem olduğu için kimse fazla yaklaşamadı.

Mısır'da Düğün

Biz gittik.  Siz de mi gittiniz? O zaman boşuna rahatsız ettim. Kusura bakmayın.

Ama bakın size enteresan bir hikâye anlatacağım. Esasında ben çocukluğumdan beri hikâye ile masalın farkını anlamamışımdır. İkisi de uydurma konulardan oluşur gibi gelir bana. Gerçekten olmuş hikâyelere zaten “Anı, Biyografi vs.” diyorlar. Veyahut “bak, sana gerçek bir hikâye anlatayım” sözcüğünü hepimiz kullanırız. Şimdi hikâye dedim de eskiden “Pehlivan Hikâyeleri” vardı. “Soap Operalar” gibi bitmez de bitmez. Benimkisi bitecek merak etmeyin.