tex

Kim bu yeni kolleksiyoncular?

İpek-Ahmet Merey çifti bu yılki Artist Fuarı'nda Koleksiyoner Onur ödülü aldı. Evlendiklerinde beyaz eşya parasını yatırdıkları Mehmet Pesen, ilk resimleri olmuş, bugün 800 eserlik bir koleksiyonları var

Geçen ay TÜYAP’ın düzenlediği 20. Artist Sanat Fuarı’na Koleksiyoner Onur Ödülünü alan İpek ve Ahmet Merey çifti Türkiye’nin en büyük resim koleksiyonerleri arasında kabul ediliyor. Ahmet Merey’in sanata ilgisi dört kuşaktır süren bir aile geleneği. Kendinden önceki üç kuşağın içinde resim toplayanların yanı sıra resim yapanlar, galeri açanlar da var. Ahmet Merey’in celeplik yapan Erzincanlı zengin bir aile olan anne tarafı 1870’li yıllarda İstanbul’a gelir ve büyük bir konağa yerleşir. Avrupai yaşam tarzının gereği eve yeni mobilyalar, tablolar alınır. Anneanne ve dedenin İbrahim Çallı, anne, baba ve teyzesinin de İbrahim Safi tarafından yapılan portreleri o yıllardan hatıra.
Subay doktor ve hukukçuların ağırlıkta olduğu baba tarafı da resme uzak değildir. Hatta dedenin Feyhaman Duran’a yaptırdığı portresi şu an Sabancı Müzesinde. Üçüncü kuşakta sanatla ilgili olanlar ise teyzesi gazeteci Leyla Kara ve annesi Pero Merey. Ahmet Merey Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirir ardından da Amerika’da yüksek lisans yapar. Aileden kalan gayrimenkullerin yönetimiyle uğraşır, profesyonel bir iş yaşamı hiç olmaz. Bu özgürlük sayesinde de resim alım ve satımına istediği gibi vakit ayırır.

Büyük resimler gelince kızdım
İpek ve Ahmet Merey ilk tablolarını evlenirken almış, bugün 850 kadar resimleri var. İpek Merey de koleksiyoner boyutunda olmasa da resim alan, büyük dedelerin babaların karakalem portrelerinin olduğu bir evde büyümüş. Ama resim evlendikten sonra tam anlamıyla hayatına girmiş: “Yıl 1978, Ahmet’le evlenmeye karar verdiğimizde evimizi döşememiz için ikimizin ailesi de bir miktar para vermişti. O zamanlar beyaz eşyalar daha çok yeni ve pahalı; ne alalım diye düşünürken bir gün Ahmet elinde bir Mehmet Pesen resmiyle geldi, ‘bak ne güzel evin duvarına asarız diyerek’. O kadar da güzeldi ki hiçbir şey diyemedim. Evimizin ilk eşyası resim oldu. Sonra Ahmet’te bu tutku olmaya başladı. Her zaman lüks bir araba yerine resmi tercih ettik. Yalnız büyük boyutlar gelmeye ve eve sığmamaya başlayınca tepki göstermeye başladım, ‘neden asamayacağımız tabloları alıyoruz’ diye. Sonra Ahmet her şeyin asılamayacağına beni ikna etti. Laf aramızda arkadaşlarımdan “Siz deli misiniz bu resmi alacağınıza araba alın, yalı alın kocan yine resim mi aldı” sözlerini de çok duydum”.

Çağdaş resim de alıyorlar
Ahmet Merey’in bu olayda unutamadığı detay ise Mehmet Pesen’den tabloyu 10 bin liraya alırken Doğubank’tan aldığı buzdolabına 20 bin lira vermesi. Sonra yavaş yavaş koleksiyoner olma yolunda ilerlemeye başlamışlar. İlk yıllarda hoşlarına giden her şeyi toplamak gibi hatalar yapmışlar. Ardından daha bilinçli bir dönem gelmiş. Aileden olan primitivler ve Çallı kuşağından eksik olarak düşündükleri Abdülmecid, Süleyman Seyid, Hüseyin Zekai Paşa gibi isimleri tamamlamışlar. Merey’lerin koleksiyonunun ikinci ağırlığını da Aydın Ayaydın, Nedret Sekban, Devrim Erbil, Neş’e Erdok gibi ressamlar oluşturuyor. Üçüncü ayakta ise aile portrelerinin de aralarında olduğu 250 resim var.
Son yıllarda Kutluğ Ataman, Haluk Akakçe, Şükran Moral, Pınar Yolaşan gibi güncel sanatçıların çalışmalarını da koleksiyonlarına katmışlar. 10 senedir Mimar Sinan talebeleri arasında İpek-Ahmet Merey yarışması yapıyorlar. Oradan da ödül alan çalışmalardan oluşan bir koleksiyona sahipler.

ANNESİ İÇİN ESER SİPARİŞ EDİYOR
Ahmet Merey’in annesinin adı Pero’ymuş. “Ne demek olduğunu bilmezdik. İnternet çıkınca ne olduğunu anladık ama dedemin bu adı koymasının nedeni Pero Roma mitolojisinde bir kız figürüymüş. Pero’nun babası hapse düşüyor ve kız babasını ölmesin diye her gün giderek sütüyle besliyor. Birçok sanatçı işlemiş bunu ama en önemlisi Hermitage’da Rubens’in Pero isimli bir tablosu var. Üç senedir ressam dostlarımdan bana Pero yapmalarını rica ediyorum. Bunların arasında tuval ressamı da video- art yapan da fotoğraf sanatçısı da var. Şimdilik otuza yaklaştı. İleride bir Pero sergisi düşünüyoruz”.

MÜZELİK KOLLEKSİYONCULAR
Türkiye’nin büyük sanat koleksiyoncuları Bülent-Oya Eczacıbaşı, Sakıp Sabancı, Suna-İnan Kıraç ve Can Elgiz müzelerini çoktan açtılar. İstanbul Modern’de Türkiye’nin modern ve çağdaş sanatının özetini sunan daimi serginin temelini Nejat Eczacıbaşı Vakfı koleksiyonu oluşturuyor. Oya-Bülent Eczacıbaşı’nın ayrıca kişisel koleksiyonları da var. Sakıp Sabancı’nın daha önce Louvre ve MetropolitAn gibi dev müzelerde de sergilenen benzersiz hat koleksiyonu şimdilerde Sabancı Müzesi’nde. Müzenin bir de Türk resmi koleksiyonu var. Pera Müzesi’nde ise Kıraç Vakfı bünyesindeki Anadolu ağırlık ve ölçüleri, benzersiz Kütahya çinileri ve aralarında Osman Hamdi’nin ünlü ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’nin de bulunduğu klasik Türk resmi oryantalist eserlerden oluşan önemli koleksiyonu sergileniyor. Türkiye’nin en önemli çağdaş sanat koleksiyonerlerinden Can Elgiz ise Tracey Emin’den Gilbert&George’a dünya çağdaş sanatının dev isimlerinin eserlerinin yer aldığı koleksiyonunu Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde sergiliyor.

TÜRKİYE'NİN BÜYÜK KOLLEKSİYONERLERİ
Kemal Bilginsoy/ Tekstilci
1970 yılında Abidin Dino’nun “Deniz Küstü” desenleriyle resim almaya başlayan Bilginsoy’un Türkiye’nin en bilinçli koleksiyonerlerinden biri olduğu söyleniyor. Toprakaltı koleksiyonu da çok önemli olan Bilginsoy ‘Ben toplayıcı değil, koleksiyonerim’ diyor.
Emel- Orhan Karadoğan/ İF Elektronik
1992 yılında eser alımına başlayan Emel –Orhan Karadoğan’nın koleksiyonunda yerli yabancı 200’ün üzerinde sanatçının 1000’in üzerinde eseri bulunuyor.
Nezih Barut / Abdi İbrahim İlaçları
25 yıl kadar önce oryantalistlerle koleksiyon yapmaya başlayan Nezih Barut bugün hem modern hem güncel sanata yatırım yapan en önemli isimlerden biri kabul ediliyor. 600’ün üzerinde sanat yapıtına sahip.
İbrahim İper/ Tetaş
2006 yılında Tüyap Sanat Fuarı Koleksiyoner Onur Ödülü’nü alan İbrahim İper’in de kapsamlı bir resim koleksiyonu var.
Erdoğan Demirören/ Demirören Şirketler Grubu
40 yıldır koleksiyoner olan Demirören’in çok bilinçli eser topladığı, elindeki parçaların çok özel olduğu söyleniyor.
Sema -Barbaros Çağa/ Çağa Hukuk Bürosu
Sema- Barbaros Çağa çiftinin klasikler ve çağdaş ressamlardan oluşan çok geniş bir resim koleksiyonu var.
Cengiz-Demet Çetindoğan
Son dönemin en önemli koleksiyonerlerinden biri olarak gösteriliyor. Oryantalistlerden modern resme yerli ve yabancı sanatçılardan oluşan çok geniş bir koleksiyona sahipler. Bir süredir açmak istedikleri müzeyi Haliç’te, Zaha Hadid’e tasarlatacakları söyleniyor.
Lale-Cengiz Akıncı
2009 TÜYAP Sanat Fuarı Koleksiyoner Onur Ödülünü alan avukat Lale-Cengiz Akıncı çiftinin peyzaj ve figür ağırlıklı 700’ün üzerinde resmi ve heykeli var.
Yunus Büyükkuşoğlu/ Sanayici
1500’ün üzerinde modern döneme ait resme sahip Büyükkuşoğlu koleksiyonunun büyük bir kısmını fabrikasında sergiliyor.
Lucien Arkas/ Armatör
İzmirli iş adamı, asker ressamlar ve Fransız post empresyonistlere ait 800’ü aşkın eserden oluşan bir koleksiyona sahip. Uluslararası müzayede şirketlerinin müşterisi olan Arkas’ın elindeki en değerli parçanın ABD’den aldığı bir Renoir olduğu söyleniyor.
Ömer Koç/Sanayici
Son yılların önemli koleksiyoncularından. Özellikle güncel sanat alanında Türkiye’den ve dünyadan pek çok önemli sanatçıya işlerine sahip olduğu biliniyor. Ayrıca bir de değerli kitap koleksiyonu var.
Mustafa Taviloğlu/İşadamı
1970’lerde koleksiyon yapmaya başlayan Taviloğlu, bu alandaki en tanınmış isimlerden. Osman Hamdi Bey’den İsmet Doğan’a kadar Türk resminin her dönemini temsil eden çok sayıda esere sahip.

Aslında ‘herkes bir koleksiyoner olabilir’miş

Brad Pitt tebdili kıyafet dünyanın en önemli sanat fuarlarından Art Basel’e gidiyor, Cem Yılmaz müzayededen 250 bin dolarlık tablo satın alıyor. Düğün hediyesi niyetine, şöyle hesaplısından bir sanat eseri alan da var, ‘bak bu çocuk yakında patlayacak’ diye bin bir tembihle eşi dostu galeriye götüren de. Yani şu sıra sanat piyasası civcivli, koleksiyonculuk hiç olmadığı kadar popüler. Şıkır şıkır kadınlar, gıcır gıcır beyler diye bildiğimiz koleksiyoncu tipolojisi de devrilmiş vaziyette. Yeni koleksiyoncu dökük ceketinden, yırtık botundan belli oluyor, özellikle genç sanatçılar etrafında dönen bir piyasa yeşeriyor.

O kadar da zor değil
Türkiye’de yeni koleksiyoncular yaratmak ve bu işin sanıldığı kadar çetrefilli bir mevzu olmadığını anlatmak için yola çıkan TRCollectors’ Club’dan Nihad Akyol ve Marcus Graf Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyor ve ‘Nasıl koleksiyoncu olunur?’ konulu bir seminerler dizisi hazırlıyor. Garanti Bankası’nın Özel Bankacılık şubelerinden gelen katılımcılar için hazırlanan seminerlerden birine biz de katıldık, müzayede, galeri, atölye gezdik.

Katılımcıların hepsi Türkiye’nin farklı bölgelerinden bankacılar. Müşterileri arasında sanat koleksiyoncuları da var. Hem onlarla doğru iletişim kurmak hem de ‘nasıl koleksiyoncu olunur’u anlamak için oradalar. Ben içeri girdiğimde sanat tarihçisi ve küratör Graf’ı, tatlı tatlı anlatırken buluyorum: Bizim sanat piyasamız içe dönük, yerel ve muhafazakârmış. Yurtdışıyla kıyaslandığında da alış satış konusunda epey kendi halindeymiş. Graf bunları anlatırken, sanatın ‘satılan’ bir şey olduğunu ilk kez öğrendiğim eski zamanlar geliyor aklıma. Bir tablonun, bir heykelin satılabilir bir şey olması bana çok tuhaf gelmişti.
Öğle yemeğinden sonra Maçka’daki Antik AŞ.’ye gidip ertesi gün müzayedeye koyulacak işleri geziyoruz. Ömer Uluç, Mehmet Güleryüz, Burhan Doğançay, Adnan Çoker... Antik A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Olgaç Artam, ertesi gün satışa çıkacak eserleri tek tek tanıtıyor katılımcılara. Ben o sırada Avni Arbaş’ın, ‘Pencereden Pazar Yerine Bakış’ adlı tablosuyla ‘bakışıyorum’ ve gümm! diye vuruluyorum. İşte o an, bir insanın neden bir tabloyu kolunun altına alıp eve gitmek istediğini anlıyorum. Ama herkesin gerekçesinin bu kadar ‘duygusal’ olmadığını da biliyorum. Ruh halim, bakkala elindeki bozuk paraları gösterip, ‘buna ne olur?’ diyen çocuk naifliğinde. ‘Bu tablo kaç para?’ diye sormak istiyorum.

Antik A.Ş.’den çıkıp İstiklal Caddesi üzerindeki Galerist’e gidiyoruz. Mustafa Hulusi sergisi var. ‘Eğitim’in bu ayağında galericileri dinliyoruz. Galerist’in satış sorumlusu Merve Çağlar sonsuz bir sabır ve sükunetle anlatıyor, ‘Mustafa Hulusi’nin işlerinin neden pound üzerinden satıldığını, Hulusi’nin sanat anlayışını, vs.’Katılımcılardan koleksiyoncu olmaya niyetlenenlere, “Eğer sizi tanımıyorsak, işin nasıl bir koleksiyona gideceğini bilmiyorsak çok yüksek para da önerseniz size satmayız” diyor. Bu pek hoşlarına gitmiyor, ‘girişimciye destek’ filan diye torpil istiyorlar ama Çağlar çok net: Üzgünüm, biz sadece sanatçının işlerini satmıyoruz, onu temsil ediyoruz, onun yurtdışına açılmasına yardım ediyoruz, çeşitli fuarlarda tanıtıyoruz. Yani bu işe sadece ‘tablo satmak’ olarak bakmayın!

En güzeli sanatçı atölyeleri
Ertesi gün önce Swissotel’deki müzayedede, dün tanıdığımız tabloların nasıl satıldığını görüyor sonra da galerileri geziyoruz. İlk istikamet Tophane’deki Pi Art Works sanat galerisi. İçerde, Nejat Satı’nın ‘Dilaltı’ adlı sergisi var. Sanatçının kendisi de orada. Orta yerde duran seramik işi kastederek, ‘dokunabilirsiniz’ diyor. Katılımcılar şaşkın, daha önce hiçbir şeye dokunmamaları gerektiğini öğrenmişlerdi. Oradan çıkıp komşu galeri NON’a giriyoruz. Extramücadele, ekstra şaşkınlık yaratıyor.
En son gezinin benim için en zevkli kısmı başlıyor. Nuri Kuzucan ve Turan Aksoy’un atölyelerine misafir oluyoruz. Sağolsunlar, kafamdaki ‘ressamların her daim şarap içtiği’ klişesini yıkmıyorlar, bize çok güzel şaraplar ikram ediyorlar. Burası ‘piyasa’nın en az konuşulduğu yer. Çünkü onlar bir resme başlarken, ‘ne kadar eder’ kaygısıyla batırmıyorlar fırçayı boyaya. Bize de bunu anlatıyorlar. Ama tabii ki işleri satsın da istiyorlar. Kimse aç kalmak istemez. Hele, ‘aç ressam’ klişesi, ı ıh, hiç çekilmez!
Gezimiz, işin mutfağında bitiyor. Katılımcılar çok memnun. İçlerinde koleksiyoncu olmaya karar veren de var, bundan sonra galerilere daha sık gideceğini söyleyen de. Özel Bankacılık Birim Müdürü Demet Apak Şermet, başka gruplarla sanat gezilerine devam edeceklerini, sürekli rakamlarla uğraşan bankacıların sanata ve sanatçıya artık farklı bir gözle bakacağına inandığını söylüyor. Ben, bütün bunları arkamda bırakıp sokağa çıkıyorum, aklımda Arbaş’ın işi, dalgın dalgın yürüyorum. ‘sanat eserinin tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda’ yaşadığıma dua edip, eve gidince ‘Pencereden Pazar Yerine Bakış’ın röprodüksiyonunu yapmaya karar veriyorum.

GENÇ KOLLEKSİYONCULARA TAVSİYELER
1 Koleksiyonculuğu sadece bir yatırım aracından ibaret olarak olarak görmeyin. Sanatla ilgilenmek, yaşamı anlamanın ve sorgulamanın yeni bir yoludur, hatta daha da önemlisi yeni bir çevre ve yeni bir iletişim ağına adım atmaktır.
2 Her bütçeyle koleksiyonculuğa başlayabilirsiniz, sadece izleyeceğiniz yol farklıdır, bireysel danışmanlık hizmeti alın.
3 Mütevazı bütçeyle işe başlayanlar için genç sanatçıların imzasını taşıyan işler şiddetle tavsiye edilir.
4 100 bin liranız varsa, 10 tane 10 binlik iş almayın, bir tane 100 binlik iş alın. 100 binlik iş hiç bir zaman 100 binin altına düşmez.
5 İlgilendiğiniz sanatçının mesleki geçmişini inceleyin, bu işte nekadar kararlı olduğu sizi de ilgilendirir.
6 Sevmediğiniz eseri almayın ama sevgi duymak, iyi bir alım yapmak için yeterli değildir, bilgi edinmek şart.
7 Sanatçı kadar onu temsil eden galerinin geçmişi de önemli. Yurt dışı ve yurt içi bağlantılarına dikkat...
8 Çağdaş Sanat için koleksiyonculuğa başlangıç seminerleri yetmez; mutlaka kendinizi güncelleyecek iletişim ağlarından yararlanın.

No video selected.

İlişkili makaleler